Yapay zeka çağında üretkenlik artarken, özgünlük sessizce yok oluyor. Bilimsel araştırmalar ve kullanıcı deneyimleri, bu dijital dönüşümün zihinsel etkilerini gün yüzüne çıkarıyor. Özellikle ChatGPT gibi yapay zeka destekli araçlar, sadece yazım biçimimizi değil, düşünsel yapımızı da biçimlendiriyor. Her şey, her yerde, aynı anda ortalama hale gelirken, düşünce çeşitliliği ciddi bir tehdit altında.
Zihinlerdeki Sessizlik: Beyin Aktivitesi Azalıyor
Geçtiğimiz yıllarda MIT Media Lab tarafından yapılan bir deney, bu değişimin ne kadar derinlere indiğini açıkça ortaya koyuyor. Katılımcılar üç gruba ayrıldı: yalnızca kendi zekalarını kullananlar, Google gibi arama motorlarından faydalananlar ve ChatGPT erişimi olanlar. Deney süresince EEG cihazlarıyla izlenen beyin aktiviteleri çarpıcı bir fark yarattı.
Yapay zeka kullanan bireylerde, özellikle yaratıcılıkla ilişkilendirilen alfa dalgaları ile kısa süreli hafızaya bağlı teta dalgalarında ciddi bir azalma gözlendi. Dahası, bu bireyler ürettikleri metinleri hatırlamakta zorlandı; içeriklerine karşı aidiyet hissetmedi. Bu durum sadece zihinsel tembellik değil, aynı zamanda yaratıcılığın sistematik olarak köreltilmesi anlamına geliyor.

Ortalamanın Teknolojisi: Herkes Aynı Cümleleri Kuruyor
Büyük dil modelleri, geniş veri havuzlarındaki örüntüleri algılayarak cevap üretiyor. Bu da beraberinde belirli kalıpların sürekli tekrarlanmasını getiriyor. “Gerçek mutluluk nedir?” sorusuna neredeyse tüm ChatGPT kullanıcıları “kariyer” ve “kişisel başarı” yanıtlarını veriyor. Hayırseverlikle ilgili bir soruda da çeşitlilik yok: neredeyse herkes olumlu ifadeler kullanıyor.
Düşünsel çeşitlilik, yerini homojen fikirlere bırakıyor. Aynı zamanda kültürel farklılıklar da silikleşiyor. Cornell Üniversitesi’nde yapılan bir başka deneyde, Hintli ve Amerikalı kullanıcıların ChatGPT ile oluşturdukları içerikler neredeyse aynıydı. En sevdikleri yemekler pizza ve suşi, tatil tercihi ise Noel! Bu sonuçlar, yapay zekanın kültürel nüansları silebileceğini kanıtlıyor.
Otomatikleştirilen Yaratıcılık Mümkün mü?
Santa Clara Üniversitesi’nde yapılan bir başka çalışmada, katılımcılardan yaratıcı düşünce gerektiren görevleri çözmeleri istendi. Bir grup ChatGPT, diğer grup ise Brian Eno’nun “Oblique Strategies” kartlarını kullandı. Sonuçlar, tahmin edildiği gibi, yapay zeka kullananların fikirlerinin daha sıradan ve öngörülebilir olduğunu gösterdi.

Midjourney araştırmacısı Max Kreminski’ye göre bu, rastlantı değil. Yapay zeka sürekli hızlı ve pürüzsüz içerikler sundukça kullanıcılar kendi fikirlerini üretmeyi bırakıyor, yalnızca sunulanları seçiyor. Seçici küratör moduna geçiş yapan kullanıcı, bir noktada kendi sesini kaybediyor.
Küresel Kültürel Hegemonya: Tek Tip İçerik Üretimi
Gazeteci Vauhini Vara’nın da belirttiği gibi, yapay zeka destekli metinler zararsız görünebilir, ancak aslında küresel kültürel homojenleşmeyi destekliyor. OpenAI, Google, Meta gibi devler için “ortalama fikir” daha geniş kitlelere hitap ediyor ve ticari olarak daha verimli hale geliyor. Bu da tek tipleşmiş bir içerik ekonomisi yaratıyor.

Yapay zeka platformlarının sunduğu içerikler giderek daha benzer hâle geliyor: kusursuz görseller, sıradan e-postalar ve filtreli videolar… Hepsi bir örnek. Bu ortamda sivrilen fikirler sessizce yok oluyor.
Verimlilik Karşılığında Özgünlüğü Feda Etmek
Yapay zeka, hız, kolaylık ve düzen sunuyor. Ancak bu araçları kullanırken aslında en değerli şeylerden birini; özgün düşünme yetimizi feda ediyoruz. Sam Altman’ın deyimiyle bu bir “nazik tekillik”. İnsan ile makine birleşiyor. Ancak bu birleşme, insan yaratıcılığını ve bireysel sesi boğma riski taşıyor.
Unutmamamız gereken en önemli gerçek şu: Bazı soruların cevabı dışarıda değil, içeride. Ve düşünmeyi bıraktığımız an, sadece ortalamalaşmıyoruz; aynı zamanda kimliğimizi ve yazma özgüvenimizi de yitiriyoruz.